FINDIK BAHÇELERİNDEN YÜKSELEN NAĞMELERE HASRET KALDIK.

Fındık bu sene genelde bol ama sahil kesiminde oldukça kurak ve sıcaktan dolayı fındıkta yanık ve boş çok görünüyor. Fındığı olanlar fındık toplamak için bahçelere giriyor. Ama şimdi dış ülkelerden veya doğudan ekmek parası için gelenler, fındık toplamak için bahçelere tedirgin bir şekilde giriyorlar, sessizce çalışıp, dönüyorlar. O bahçelerdeki eski şenlik ve bayram havası, şamatalar, türküler artık hiç kalmadı .

Ama bizim köylere eskiden, Gölköy’den, Aybastı’dan, Ulubey’den ya da çevremizdeki bitişik köylerden koşarak onlarca insan fındık toplamaya gelirlerdi. Bu yerli amelelerimiz tamama yakını sonraki yıllarda tek tek gurbete göç ettiler, çocukları hep gurbette doğdu, okudular, işleri güçleri oldu. Artık buralara pek gelmiyorlar, eski örf ve adetleri de pek bilmiyorlar.

Eski yıllarda bizim çevremizde tanıdıklar, akrabalar, bir haber salmayla toplanıp, yevmiyeci veya imece usulü fındık bahçelerimize girerlerdi. Bahçeler bir anda bayram yerine dönerdi. Genç kızların ve delikanlıların birbirine yaklaştığı, tanışabildiği tek sosyal alanlar, fındık bahçeleri idi. Yani o yılların Facebook platformu fındık bahçeleri idi, cep telefonu yoktu, mesaj ve tweet yoktu, ama karşılıklı bakışmalar, gülüşmeler, fıkırdaşmalar bahçelerde gırla gidiyordu. Hem fındık toplanır, hem de neşeli espriler yapılırken, genç kızlar, delikanlılar karşılıklı maniler söyler, işveler ve cilveler yaparlardı. Ve bazı bahçelerde kemençe eşliğinde türküler bile söylenirdi. Kanı kaynayan gençler, amele olduğunu unutup bütün hünerlerini sergilemeye başladıklarında, fındık bahçelerini şenlik yerine, bir panayıra döndürüverirlerdi.

Fındık bahçelerinden yükselen kemençe seslerinin içinde eriyen kıvrak nağmeler, genç gönülleri bitmez ve tükenmez duygularla yıkarlardı. Genç kızların manilerle çıkan titrek seslerine karşılık, delikanlıların gür sedaları aynı duyguyla cevap verir, Ordu folklorunun temiz çağlayanları yüreklere dökülürdü. Bu mevsimde fındık bahçelerinde tüm Ordu halkı hararetle ve coşkuyla fındık toplarken, bazı gevşek davranan uyanıkları ise, Dayı başının sertçe “Hadi, arı gibi, yerde fındık kalmasın.” uyarısıyla kendine gelirlilerdi.

Fındık ocaklarının arasında arı kovanı gibi kaynayan hummalı faaliyet sürerken mahcup bir genç kızın titrek sesi yükselirdi.

“Şu dağlarda Ordu var

Ordu gitmiş yurdu var

Gözlerinden anladım

Sende gönül derdi var.”

Diye bahçelerde mani faslını başlatırdı. Karşı ocakta fındık toplayan yanık çehreli bir delikanlı genç kızın gönül yangısına bir avuç yürek ateşi serpmek için cevap verirdi.

“Denizin altı derin

Muhabbet kuşu serin

Başkalarını bilmem

Benim sevdam çok derin”

Bunun üzerine genç kız coşuverip, cevap verirdi.

”Giresun, Ordu, Pazar

İçinde bir kız gezer

Elinde divit kalem

Dertlere derman yazar.”

Üçüncü hicranlı bir ses, tutuşmuş bu iki gönlü körüklemek için

“ Deniz ne kudurursun

Her gün yalpa vurursun

Gurbet elde yârim var

Beni ne korkutursun” diye bir güzel mani ile lafa karışırdı.Bahçenin diğer bir köşesinden de fındığın tatlı ahengini içinde saklayan başak seslerde

“Fındığımı iç ettim.

Yaylalara göç ettim.

A kız senin yolunda

Bu canı hiç ettim.”

“Fındık fıstık olur mu?

Kolum yastık olur mu?

İşte geldim gidiyom

Böyle dostluk olur mu” ? diye güzel manileri tek tek söylemeye başlarlardı. Önünde sepeti ile fındık toplayan diğer bir genç kız da içli sesi ile

“İn dereye dereye

Kuru fındık bulursun

On beşinde al beni

Sonra pişman olursun.” Diye feryat ederdi.. Manisiyle iyice coşan delikanlılardan biri de elindeki kemençeyle yanık yanık çalarken, hem de kıvrak bir edayla

“Kemençemin başında

Vardır nazar boncuğu

Nasıl sevdaya koydun

Benim gibi çocuğu

Kemençem iki telden

Dilden ötüyor dilden

Sen sarıl boğazımdan

Ben sarılayım belden

Kemençe çala çala

Yoruldu bileklerim

Sevdiğim güzel kıza

Geçmiyor dileklerim” diye bu şekilde bir çok türküler söylemeye başlardı. Kabına sığmayan gençler arada da milli duyguları da dile getirerek

“Yavuzun direkleri

Bir ileri, bir geri

Düşman dökmüş denize

Paslı tenekeleri

Yavuz gelir tersine

Değirmen deresine

Yavuz kurban olayım

Toplarının sesine” diye ameleyi iyice coşturuyorlardı. Fındık bahçelerinin şen bülbülleri, Ordu’nun kendine has olan iklimine uygun bir şekilde sanki bir “Fındık Edebiyatı” yaratırlardı. Sevdalı gençlerin gür sesleri ile

“ Hey Fındıklar,fındıklar,

Kızlar beni gıdıklar,

Kızlar beni görünce

Bahçelerde bızdıklar,

Hey,fındığım,fındığım,

Dallarına konduğum,

Ne dedim de darıldın,

Dillerini sevdiğim!” diye yine manilere başlarlardı. Nişanlısı olduğu, bu yıl fındıkların az olmasından sevgilisinin istediğini yapamadığı, zaruret yüzünden muradına eremediği içli sesiyle bir genç de

Hey Bahçeci, bahçeci,

Bahçen Fındık değil mi?

Nişanlım altın ister,

Bu yıl kıtlık değil mi?” diyerek bahçe sahibine hitap ederdi. Fındık bahçe sahibini bir baba dostu amca gibi bilerek

“Hey Bahçeci, bahçeci,

Bahçen kavunlukmudur?

Nişanlımı versinler.

Dünya gavurlukmudur?” diye dertler yanılır, feleğe sitem edilirdi. Bazen de kocasından uzak kalmış, kavuşmak için nasibini çıkartmaya çalışan hicranzade bir kadın

“Fındık dalda tekleme,

Kız şalvarı ekleme,

Gitti kocam gurbete,

Gelir diye bekleme!” diye sesini bahçelerde yükseltirdi. Diğer bir fındık ocağının dibinden bekarlığı canına yetmiş ve artık şen bir yuva kurmak isteyen genç bir delikanlı da hoş bir mani ile şenliğe katılırdı.

“Deniz üstünde balık,

Ufaklıktır ufaklık,

Anne beni evlendir,

Cana yetti bekarlık!” diyerek derdini anlatırdı. İki evliliği yaşamış ve fenalığını anlatmak isteyen bir bayanda söze katılırdı.

“Duman duman üstüne,

Duman dağın üstüne,

Kız Allah’ı seversen,

Varma kuma üstüne!” diyerek genç kızlara nasihatte bulunuyordu. Fındık bahçelerinde en derinden ve gönülden gelen bu doğal manilerle çalışırken vakitte çok çabuk geçerdi. Artık saatler epeyce ilerleyince, bahçede herkesi bir yorgunluk, mahmurluk alır, yavaş yavaş bir sessizlik çökerdi..

Dayı başının “Paydos” diye yükselen gür sesi, manilerin ve türkülerinde son perdesini indirir, herkes bir koşuda bahçeyi terk ederdi.

Bugünlere gelince fındık bahçelerde o eski şenlikler, eski örf ve adetler, çevremizdeki bitişik köylerden koşarak fındık toplamaya yardıma gelenler de artık kalmadı. Ama bu tip unutulan folklorik kültürel değerlerin bugüne aktarılması gereğine inanıyoruz. Biz buradayız, sizi de bekleriz.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar H. Naim Güney - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.