İkinci Dünya Savaşı yılları, insan yaşamı için gerekli temel besin maddeleri ve diğerlerinin yokluğu nedeniyle, aç, susuz, sefil geçmesine nedeni olmuştu. II. Dünya Savaşı’nda Türkiye’yi savaşın dışında tutmak konusunda gösterilen başarı ekonomi alanında gösterilememişti. Savaşa fiili olarak girilmemiş olsa da yaklaşık bir milyonluk ordunun iaşe sorunu birçok sıkıntıyı beraberinde getirmişti. Ancak savaş koşullarının verdiği endişeyle halkın her türlü malı stoklamaya başlaması nedeniyle piyasadan mallar çekilmiş ve bunun sonucunda da fiyatlar inanılmaz derecede yükselmişti. İşte bu ortamda fırsatçı tüccarların sakladıkları ürünleri fahiş fiyatlar üzerinden satışa çıkarmaları karaborsa ortamının oluşmasına sebep olmuştu.
Aklınıza gelen her ihtiyaç maddesi, halka yokluk yıllarında karne ile dağıtılmıştı. Bunların en silinmez iz bırakanı ekmek karnesiydi. Fırınların önleri, günün erken saatlerinde ana-baba günü oluyordu. Geç kalanların ekmekleri saklanır, hangi saatte giderse gitsin, ekmeği kendisini bekliyor olur gibi bir garanti yoktu. Geç kalan ekmeksiz kalırdı. Gerçi herkes, iki eli kanda da olsa erkenden gidip ekmeğini aldığı için, ekmeksiz kalma olayı pek yaşanmıyordu ama gene de oluyordu.
1950 yılında iktidar olan Demokrat Partide, geçmişten beri biriken kısıtlı tüm ekonomik varlığı bir anda tüketince, ekonomi duvara toslamıştı.1954 yılında, bazı temel ürünlerde ilk yokluklar yaşanmağa başlamıştı. Halk şimdi sadece ekmek bulmakta sıkıntı çekmiyordu. Çünkü buğday üretimi nüfusumuzu beslemeğe yeterliydi. Ama diğer ihtiyaç maddeleri şeker, yağ, petrol ürünleri ve en akla gelmez kalay, çivi, çuval, kauçuk, telis, ya yeterli üretilemiyor ya da kredi yokluğundan ithal edilemiyordu. Edilebilenlerse halka tahsis yoluyla dağıtılıyordu. Jüt telis, Hindistan’dan ithal yoluyla getiriliyor, fındık kurutma sergisi olarak kullanılıyordu. Tabii o da tahsis malıydı. Telisi partili falanca kişi dağıtacaktı. Kavga-dövüş alabilenler mutlu, alamayanlar sövgülüydü. Ama bu kez telis konusunda işin peşini bırakmadılar. Çünkü telis dağıtıcısı, elinde alım fişi olan pek çok kişinin telisini vermemiş, kara borsada satmıştı. Mahkeme, şikâyetçileri haklı bulmuş suç ispatlanmıştı.
ORDU’DA MISIR EKMEĞİ ve TURŞU İLE DOYULAN YILLARDA TARTIŞMALAR VARDI…
1950 yılında Ankara’da çıkan Zafer Gazetesinde “Ordu’da açlık” başlığıyla manşetten büyük puntolarla verilen bir haber vardı. Haber şu şekildeydi. “Başmuharririmiz Ordu’dan bildiriyor. Karadeniz’de Açlık.” Haberin devamında ise, Karadeniz’de açlık başladığı, bu yüzden Ordu ilinin Gölköy, Fatsa ve Ünye kazalarında bazı köylerin boşaldığı anlatılmaktaydı. Zafer Gazetesinin bu haberi üzerine ortalık karışmıştı. Ve konu Ordu Milletvekili Yusuf Ziya Ortaç tarafından meclis gündemine de taşınmıştı.
6 Şubat 1950 tarihinde gerçekleştirilen Türkiye Büyük Millet Meclisinin otuz dokuzuncu birleşiminde, Ordu Milletvekili Yusuf Ziya Ortaç, dönemin Ekonomi ve Ticaret Bakanı ve Diyarbakır milletvekili Vedat Dicleli’nin cevaplaması isteğiyle bir soru önergesi vermişti. Yusuf Ziya Ortaç, TBMM tutanaklarına geçmiş haliyle bakanlığa şu soruları sormuştu? “Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Aşağıdaki sözlü sorumun Ticaret Bakanı tarafından cevaplandırılmasını saygı ile rica ederim.
1. Karadeniz bölgesinde açlık başladığı hakkındaki neşriyat doğru mudur?
2. Ordu İlinin Gölköy, Fatsa, Ünye kazalarında açlık yüzünden bazı köylerin boşaldığı doğru mudur?
3. Doğru ise buna karşı ne tedbir alınmıştır?”
Bu sorular üzerine Ticaret Bakanı Vedat Dicleli verdiği cevapta; Gazetenin haberinin gerçeği yansıtmadığını ve haberin başlığının açlık olarak verilmesine rağmen haberin içeriğinde açlıktan bahsedilmediğini sadece mısır ve buğday sıkıntısının yaşandığının belirtildiğini belirtmişti. Bakan, devamında ise bu konunun araştırıldığını ve valilikle gerekli irtibat kurularak gerekli tedbirlerin de alındığını geniş bir şekilde izah etmişti. Ticaret Bakanının bu açıklamalarından sonra ünlü şair ve yazar Ordu Milletvekili Yusuf Ziya Ortaç söz almıştı. Kamuoyunda uzun süre oldukça etkili olan ve Ordu’nun 40-50’li yıllardaki zorlu yaşam profilini oldukça öz ve net biçimde ortaya koyan meşhur konuşması şöyledir…
ORDU MİLLETVEKİLİ YUSUF ZİYA ORTAÇ, TBMM’DE ORDU’DAKİ ACI GERÇEKLERİ ANLATIYOR…
“…YUSUF ZİYA ORTAÇ(Ordu) —Muhterem arkadaşlar, Sayın Ticaret Bakanı hepimize ferahlık veren bir açıklıkla meseleyi aydınlattı. Teşekkür ederim. Kendisi ile tam bir mutabakat halindeyiz, Ancak, konunun ehemmiyeti vardır. Meseleye biraz daha açıklık getirmek için birkaç söz söyleyeceğim. Bir memlekette açlık, kaba bir tasnif ile üç türlü olabilir.
1. Kuraklık yağmur, sel, çekirge hücumu, mahsulü yakar, çürütür, biçer, Devlet vatandaşın imdadına koşamaz, kıtlık olur.
2. Kıtlık yoktur, Pazarda her çeşit gıda maddesini bulursunuz. Ancak, bir kısım vatandaşta satın alma kudreti olmaz. Mevzii bir yaşama sıkıntısı başlar, insanların iş ve ekmek derdine düştükleri görülür.
3. Vatandaşlar “açız” demez. Karınlarının doyduğunu sanırlar. Fakat hakikatte insan vücudunun muhtaç olduğu gıdayı alamamakta, gizli ve ağır bir sağlık çöküntüsü içindedirler. Ana çizgilerle üç türe ayırdığım açlık çeşitlerinden Ordu 'da hepsi var mıdır? Yahut hiç biri yok mudur? Sevinçle arz edeyim ki, büyük bir afet olan birinci nevi açlık, yani kıtlık, Ordu'da yoktur ve olamaz da. Çünkü:
1. Kara, yangına uğrayıp tanelenmeyen mısır mahsulü, ancak Şubat sonlarına kadar Ordu'yu besleyecek miktarda idi. Şubattan sonra Devlet yardımı isteniyordu. Bu yardım yapıldı yapılıyor ve yapılacak. Tedbirlerini vaktinde alan hükümetimize teşekkür borcumdur. Ordu'da Devlet satışı mısır, artık vatandaş isteğine arz edilmiş bulunuyor. Bunun dışında tüccarın sevk ettiği mısır da, peşin para ile Devlet fiyatından asla büyük bir fark göstermeksizin satılmaktadır. Binaenaleyh Ordu ilinde kıtlık denecek korkunç bir açlık şekli mevzuubahis olamaz.
2. Ordu İlinde bu yıl yirmi milyon kiloya yakın patates yetişmiştir. Patatesin kilosu, istihsal bölgelerinde beş kuruştur. Binaenaleyh kilosu beş kuruştan yirmi milyon kilo patates satılan bir vilâyette de kıtlık manzarası gösteren bir açlık olamaz. Burada da rahat bir nefes aldıktan sonra, gerçeğin rengini değiştiren pembe bir gözlük takmaktan şiddetle kaçınarak ilâve edeyim ki, Ordu'da üç çeşide ayırdığım açlıktan en korkuncu olan kıtlık katiyen yoktur. Fakat ikinci ve üçüncü nevi sıkıntılar büsbütün yoktur denemez. Mahsulünü borcuna yatırmış, kredisini doldurmuş, küçük ve dar toprak sahipleri ve henüz toprağa kavuşturamadığımız bir kısım vatandaş satın alma kuvvetlerini kaybetmiş, darlığa düşmüşlerdir.
Yalnız, ben ve diğer Ordu Milletvekili arkadaşlarım, Ordu'nun kaderiyle sımsıkı alakamız dolayısıyla yakinen biliyoruz ki, bunlar, bir memleketin genel hayat manzarasını bozacak kadar tehlikeli bir yekûn tutmaz. Böyle sıkıntıya düşmüş insanlar, yalnız Ordu'da değil, memleketin her köşesinde, hatta dünyanın her köşesinde bulunur. Ancak muhterem arkadaşlar, üzülerek söyleyeyim ki işe politika karışınca, açla toku ayırt etmek de imkansızlaşıyor. Bunun tecrübesini geçen yıl yine kendi bölgemde Ordu’da bizzat yaptım ve “açım” diyen nice kışkırtılmış, toklarla da karşılaştım.
Üçüncüsüne gelince… Fakir Ordu köylüsünün iki ana gıdası vardır. Mısır ekmeği ile turşu. Bir vicdan utancıyla arz edeyim ki; Ordu köylüsünün yoksul tabakası bizim yediklerimizin tadını değil, adını bile bilmez. İnsaf ile düşünelim; beşikten mezara kadar yalnız mısır ekmeğiyle turşu yiyen insanlara, tıbbi manisiyle, sıhhi manisiyle gıdalarını almış, tok insanlar denebilir mi? Bu teşhise göre bir kısım vatandaşların (Açız...) demedikleri zaman bile tokluklarından şüphe etmeliyiz. Ordu'da açlık meselesi, bence bir kıtlık meselesi değil, bir sağlık meselesidir. Ve bu sağlık meselesi de, bilhassa bir zirai plân, bir zirai kalkınma meselesidir. Üzüntüyle söyleyeyim ki, meyve bölgesi Ordu'da, fındık bölgesi Ordu'da, mısır bölgesi Ordu'da, soya, patates, fasulye bölgesi Ordu'da ve tavukçuluk, arıcılık, balıkçılık bölgesi Ordu'da Tarım Bakanlığı henüz; ( işte! Geleceğe bu yoldan gidiyorum!) diyecek tek, ama tek adım atmamıştır! Marshall puanından aldığı zirai yardımları kendi belirlediği verimli sahalara ayıran bu bakanlık, Karadeniz bölgesindeki vatandaşların da kendisinden kendi ihtiyacına göre yardımlar beklediğini artık hatırlasın! Bu yardım kuraklık afetine karşı gönderilen tohumlukla ödenmiş olmaz. Biz meyve cinsini ıslah eden, hastalıkları tedavi eden, fındık tarlaları arasına mısır ekmenin lüzum ve faydasını izah eden plânlı, programlı bir yardım istiyoruz.
Ordu Vilâyeti, çeşitli toprak üstü servetleriyle çeşitli toprak altı madenleriyle, çeşitli balık cinsleriyle, zengin fakat el değmemiş bir hazinedir. Şikâyetler işte bu hazinenin üstünde oturanlardan geliyor. Hükümet, mısır var, herkes istediği kadar alabilir demekle vazifelerinden birini yapmış olur ve Ordu’da kıtlık olmadığını ispat eder. Fakat (Kıtlık yok) demek (Sıkıntı yok) demek değildir. Ne çare?... Sizler, Memleketin kaderini elinizde tutuyorsunuz. Hayatı, her yandan görecek ve her cepheden tedbirlerinizi alacaksınız. Galiba Sivas Nutkunda, İsmet İnönü: İktidar mevkii, her gün yeni bir başarıyla beslenmek ister demişti. Sayın Günaltay Hükümetinden bu başarıları bekliyoruz.”
Yusuf Ziya Ortaç, TBMM tutanaklarında bu şekilde yer almış olan konuşmasında, Zafer Gazetesinin haberini bir anlamda yalanlayan Ekonomi ve Ticaret Bakanına bir ders niteliğinde olan bu cevabı vermişti. Usta bir şair ve yazar olan Yusuf Ziya Ortaç’ın bakış açısı ancak bu kadar etkili olabilirdi. Ve Ordu’da açlık yok diyenlere verdiği şu cevapla, aynı zamanda açlığın ne olduğunun tanımını sosyolojik olarak da yapmaktaydı. “Beşikten mezara kadar yalnız mısır ekmeğiyle turşu yiyen insanlara, tıbbi manasıyla, sıhhi mânasiyle gıdalarını almış, tok insanlar denebilir mi?”
KAYNAKLAR:
Araştırmacı Yazar Adnan YILDIZ, “Ordu’da Açlık” adlı yazısı, 03 Ekim 2011-Ordu
Araştırmacı Yazar Hikmet PALA, “Ordu’da açlık tartışmaları” adlı yazısı-2010-Ordu
Meclis Görüşme Tutanakları, 6 Şubat 1950, TBMM Otuz Dokuzuncu Birleşim, 1950- Ankara
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.