İnsan, «Rüsumat 4 Numara» nın bu macerasını okurken, kahraman Barbaros Hayreddin dört yüz yıl önce Berberistan’da Haçlılar donanmasına oynadığı bir oyunu hatırlamamak mümkün olmuyor. Çünkü yalnız çaplarımüstesna olmak üzere yapılan manevra ve tedbir hemen hemen birbirinin aynıdır.
Barbaros Hayreddin Paşa, İstanbul’da temelli Kaptan Paşalık mevkiini işgal etmezden biraz önce, İstanbul’dan da gördüğü bir miktar yardımla gitmiş, meşhur İmparator Şarlken ile ittifak zilletini kabul etmiş olan Tunus hükümdarının elinden Tunus’u almıştı. Bunun üzerine imparator Şarlken muazzam bir ordu ve büyük bir donanma ile Tunus üzerine gelip Barbaros’u muhasaraya kalkıştı. Düşman donanması bütün sahili tarıyor, bulduğu Türk korsanların filolarını faik kuvvetiyle mahvetmek istiyordu. Tunus ile Cezayir arasındaki bir nehir ağzı civarında Barbaros’u on dört gemilik bir filosu bulunduğunu, doğru olarak, haber de almıştı. Fakat çok uzağı gören Türk kahramanı da her ihtimali iyice düşünmüştü. Kaptanlarına, kadırgaları nehir ağzında doğru en münasip yerlerde iyice batırmalarını ve takımlarıyla silâhların karaya almalarını emretti. Barbaros Tunus’ta imparatorla muharebe ederken buraya gelmiş olan Haçlılar donanması denizin yüzünde bir sandal bile göremediler ve Tunus’a dönüp, yakınlarda Türk gemisi olmadığını bildirdiler.
Tunus muharebesi imparator ordusunun kahir kuvvet üstünlüğü ve bilhassa Arapların Türklere hıyanetiyüzünden Barbaros’un aleyhine dönünce, Hayreddin Paşa, yanında meşhur Aydın Reis ve Sinan Reis ile bir avuç Türk olduğu halde, düşmanla dövüşe dövüşe sahil boyunca o nehir ağzına kadar ricat etti. Gündüz ve gece çalışılarak on dört kadırganın suları boşaltıldı, arması donatıldı, silâhları konuldu ve Barbaros, erleriyle filoya atlayarak bütün Avrupalılardan intikam almak üzere engine açıldı. Bunu duyan düşman amirali tekrar oraya koştuysa da, o geldiği zaman kuş uçmuş, kervan çoktan göçmüştü!
Ordu limanında «Rüsumat 4 Numara» nın macerası Barbaros’un ruhunun genç gemicilerimizde yaşadığını gösteren bir hâdiseden, terinin parlak bir tekerrüründen başka bir şey değildir.Bizden, «Rüsumat 4 Numara» nın kahraman kaptanlarına ve yavuz mürettebatına, yıllar sonra da olsa, bir kere daha sonsuz tebrikler ve takdirler!
RÜSUMAT 4 NUMARA'NIN SON MACERASI HÜZÜNLE BİTİYORDU…
Batum’da «Rüsumat 4 Numara» nın tamiri için Ruslar çok yüksek miktarda para istemişlerdi. Hamiyetli denizcilerimiz, millî hükümetin dar bütçesinden bu kadar paranın çıkmasına razı olamadılar; lüzumlu kereste vesaireyi hariçten alarak gemiyi kendileri tamir ettiler. Yalnız zaten lüzum olmayanı yanmış prova direği büsbütün kesildi, gemi tek direkli kaldı.
Bu işler bir ay içinde yapıldıktan sonra emektar gemi Batum’dan tekrar top, tüfek, makineli tüfek, cepane ve telefon cihazları yükledi. 1921 yılı Eylülünün 26 ncı günü Batum’dan, bu çok kıymetli yükü ile tekrar denize açıldı; ertesi gün Trabzon’a vardı. Oradan, durmadan yoluna devam etmesi ve silâh ve cephaneyi Samsun’a çıkarması emrini aldı. 28 Eylül sabahı hava açılırken gemi Samsun’a gelmiş, merkez Liman Reisi Komodor ve Binbaşı Refik Beyin yardımıyla yükünü hemen boşaltmıştı. Sandalcıların ve halkın bu işteki gayreti, şevki tarif olunamaz derecede idi. Gemi burada hiç durmadan hemen tekrar, boş olarak Trabzon’a yol verdi. Çünkü bu sıralarda düşmanın karakol harekâtı, tacizatı daha fena bir mahiyet almıştı. Düşman gemileri eskisi gibi sahil boyunca seyretmediklerinden, yaklaştıklarının haberini almak mümkün olmuyordu.
«Rüsumat 4 Numara», Trabzon’a doğru sahil boyu seyrine o gece arızasız devam etti. Bu sıralarda düşman ise sahile dik bir rota ile açıktan Kemer burnuna doğru iniyordu. 29 Eylül sabahı hava açılırken, çok şiddetli yağmurla bir yıldız borası esmeğe başladı...
«Rüsumat 4 Numara» Tirebolu’yu geçmişti. Onların görmedikleri, bilmedikleri düşman ise Kemer burnundan batıya dönerek öylece sahil boyu seyre başlamıştı. Birbirinden habersiz iki taraf arasında mesafe her an kısalıyordu, Düşmandan haber alan komutanlık evvelce işi acele olarak bildirmişse de, liman reisleri telgrafın geç kalışından dolayı bunu «Rüsumat 4 Numara» süvarisine yetiştirememişlerdi. «Rüsmuat 4 Numara» Görele’yi geçtikten sonra denizler ve hava, Karadeniz’in o malûm azgınlığı ile büsbütün şiddetlendi. Zaten boş olan gemi, seyrine göre, enginden yuvarlanıp, gelen büyük dalgalara bordasını vermekte olduğundan, ecel bitiği gibi, küpeşte küpeşteye yalpa ediyordu.
Tam İnesil köyü önüne gelinmişti. Yağmurun ve havanın yaptığı sis tabakası görüş mesafesini pek kısaltmıştı. «Rüsumat 4 Numara» mürettebatı bu sis içinde ve bir mil kadar bir mesafede hafif bir duman seçtiler vevakit kaybedilmeden gemiyi daha fazla sahile yaklaştırdılar. Biraz sonra bu dumanın bir düşman torpidosu ile yanındaki nakliye gemisine ait olduğu görüldü.
Şimdi ne yapılacaktı? Tabiî bunlara karşı durma veya süratten istifade ederek kaçma imkânları yoktu. Yapılacak tek bir şey vardı: Gemi boş da olsa onu düşmana teslim etmemek! Bu harp denizciliğinin birnamus ve şeref prensibi idi. Bunun uğruna ölüm seve seve kabul edilecekti. Herkes vazifesi başında demir gibi metin ve taş gibi sakin duruyor, yalnız gönüllerde tutuşan bir hiddet ve intikam volkanı, görünmez alevlerini saçıyordu.Süvari Yüzbaşı Mahmut Bey geminin başını sahile çevirerek yol verdi.
Aynı zamanda düşman da Türk kaptanının fikrini anlayarak «Rüsumat 4 Numara» nın üzerine top ateşine başladı. «Rüsumat 4 Numara» bu ateşe ehemmiyet vermeyerek fırtınalı denizin korkunç dalgalarla dövdüğü kıyıya doğru gidiyordu. Düşman mermileri geminin yanından, üstünden geçiyor, deniz kıyısına ve Eynesil köyü üzerine düşüyordu.
«Rüsumat 4 Numara» işte bu vaziyette, düşman eline seçmemek için, o sırada her gemicinin korku ile uzaklaşmağa çalışacağı sahile baştankara bindirdi. Dalgalar o kadar büyük ve kuvvetli idiler ki, bu anda geminin tek küçük sandalını metaforadan kopardı ve aldı, götürdü. Zaten küçük sandal olsa da, olmasa da bu fırtınada karaya çıkabilmek çok güç bir işti.
Esasen düşmanın top ateşi devam ettiği halde kimse karayı düşünmüyor, o sırada yapacak fazla vazife arıyordu. Fedakâr Baş çarkçı Arif Bey tekrar son silâhı olan ve gemiyi batırmağa hizmet edecek deniz musluklarının başına koşmuş, onları açmıştı. Etrafa düşen mermiler onun aklına bile gelmiyordu! Artık hain düşmanın sevgili «Rüsumat 4 Numara» yı, Türklerden, alınan harp ganimeti diye yedeğine bağlayıp götüremeyeceğine emindi.
Top ateşi altında, süvari Mahmut Bey, mürettebata, artık gemiyi bırakıp karaya çıkmaları emrini verdi. Gemiye verilen mahrem evrak imha edilmiş, mürettebata yardım için gemideki yüzer maddeler ve eşya denize atılmıştı. Süvari Mahmut Bey, denize atılan mürettebatın büyük dalgalar, soluğanlarla boğuşarak karaya çıktıklarım gemiden seyretti.
Köy halkı, şiddetli top ateşi altında sahile koşmuşlar, çıkanlara candan yardıma başlamışlardı.
Erlerden sonra gemi subayları da büyük tehlike ve zahmetlerle kenara çıkabildiler. Bu esnada süvari Mahmut Bey de, köprü üstü altında patlayan bir merminin gaz sarsıntısı ile dalgalar arasına düştü; boğulmak tehlikesinde iken, fedakâr bir çavuşun, denize atılarak yardım etmesiyle kurtulabildi.
Düşman gemiyi bir saat kadar bombardıman etti; kırktan fazla mermi attı. Bunlardan gemiye ancak beş mermi rastlamış, yalnız ırgat sakatlanıp baş omuzluğunda da küçük bir yara açılmıştı. Düşman bu kadar çok gayret ve mermi sarf ettikten sonra gemiyi tamimiyle tahrip ettiğine kanaat getirerek karayele doğru yol verdi, gitti, Ancak atılan mermilerle Eynesil köyünü, zavallı köylü kardeşlerimizin yurtlarını harap etmişti.
Süvari Mahmut Bey ile arkadaşları, fırtına geçtikten sonra tekrar gemiyi kurtarma ameliyatına başladılar, Eynesil köyü halkı bu hususta onlara can ve başla her gün yardım ettiler. Fakat birkaç gün sonra oradan geçen düşman torpidosu gemiyi tekrar muayene ederek kurtarma teşebbüslerinin farkına vardı ve bu sefer tekneyi hedef ederek, makineyi de parçalayıncaya kadar bombardıman etti ve artık vatan denizinin kumları, fedaî «Rüsumat 4 Numara» nın muazzez mezarı oldu.
Bu hâdisede bulunanlar içinde ikinci çarkçı Yusuf, güverte mühendisi Kemaleddin Salih, makine mühendisi Cevat Beyleri de ötekiler arasında zikretmeli ve yine büyük Namık Kemal’in şu sözüyle yazımıza son vermeliyiz: «Fedakârın kalır tezkir-i namı kalb-i millette!»
KAYNAK NOTU: Bu yazı dizisi Araştırmacı Yazar Ahmet Cemaleddin Saraçoğlu tarafından yazılan ve 1953 yılında İnkılâp Kitabevi tarafından İstanbul’da yayınlanan “Gazi Gemilerimiz” adlı kitabın bir bölümünden özet alıntılar yapılarak hazırlanmıştır. H.N.Güney
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.