Sevgili okuyucularım: Sizden, bugün Türkiye’de hüküm süren kapitalizme (kısa veya uzun) bir ad vermenizi rica etseydim, neler söylerdiniz? Bazı cevapları duyar gibi oluyorum:
- Dışa bağımlı, çabuk “köşe dönme”ci rant, kapkaç ve rüşvet ekonomisi;
- “Vatansız para”nın rahatça at koşturduğu; “dünya ile bütünleşme” adına yürütülen borçlanma ve sömürü ekonomisi;
- Mafya, devlet bürokrasisi ve siyasetin birbirine karıştığı bir çarpık kapitalizm;
- Tarikat, ticaret, siyaset, mafya dörtgeninin cenderesinde yürütülen bir “”İtibardan tasarruf olmaz!” ve “Sadaka!” düzeni;
- Emperyalizmin “müesser nizam”ını sürdürmek ve BOP gibi projelerini gerçekleştirmek için iktidara getirdiği, her çeşit dalavereyle orada tuttuğu ve böylece Türkiye’nin başına musallat ettiği abdestli, “Devlet malı deniz”ci kapitalizm;
- Vs... Vs...
Bütün bu tanımlar şu veya bu ölçüde/ şekilde doğrudur. Tabii, asıl mozaik resmi, hepsini birleştirdiğimizde ortaya çıkacaktır. Ancak, bu resimde bir eksiklik vardır. Başlıkta geçen “DEFO” olgusu.
*
“DEFO” veya “Keset” meselesi
Bundan önceki yazımda, Prof. Dr. Ali Erbaş’ın akıl almaz beyan ve etkinliklerini irdelerken, şunu (da) söylemiştim:
«İnsanlarımızın çoğu, Prof. Erbaş’ın yaptıklarına ve söylediklerine hayret ediyor olabilir. Oysa beni bunlar hiç şaşırtmıyor... Bana sorarsanız, kendisi “fail” değil, kendisine bunları söyletenlerin “kurban”ıdır. Diyeceksiniz ki, “Müslümanlıkta önemli bir yer tutan ‘cüzi irade’sini kullanıp, bu türden saçmalıkları söylemeyi reddedemez mi?” Cevap: “Hayır! Reddedebilecek fıkratta ve güçte olsaydı, zaten bulunduğu yere getirilmezdi!”»
Yine, biraz aşağıda şunları yazmıştım:
«Nasıl olabiliyor bu? Türkiye, büyük bir felaketin traumasıyla boğuşurken, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Erbaş’a ve manken/ artiZ Deniz Akkaya’ya bu türden kışkırtıcı, akla ziyan söylemlerde bulunma emrini kim/ kimler veriyor?»
Yazımı, şu soruyla bitirmiştim:
«“Kaset”i olmayan artiZ var mıdır acaba?»
Bu yazımda, “kaset” kavramını “DEFO” olarak genişletmek ve soruyu şu şekilde yöneltmek isterim:
“DEFO’su olmayan bir artiZ’in artiZlik, bir siyasetçinin siyasetçilik, bir bürokratın bürokratlık... yapma şansı var mıdır?” (İstisnalar kaideyi bozmaz!).
Sorunun çok zor olduğunun farkındayım. Böyle durumlarda, lisedeki geometri derslerinde öğrendiğimiz, “Olmayana ergi metodu”nu uygulayabiliriz, sanıyorum: Bu durumda, yukarıdaki zor soru şu şekli alacaktır:
“Hakim düzenin; artiZlik, siyasetçilik ve bürokratlık yapmalarına izin verdiği artiZleine, siyasetçilerine ve bürokratlarına istediği anda müdahale edip, ayar vermesi; istediği anda onları bulundukları (yüksek) makamdan tekrar (aşağıya) düşürebilmesi sistem’in işlemesi için zorunlu olduğuna göre, sistem onları DEFO’lamama gibi bir rizikoyu göze alır mı?”
Benim bu soruya vereceğim cevap, tabii ki “Hayır!” olacaktır. Düzen, elindeki medyayı, JURNALİSTleri (= gazetecileri), başka artiZleri, siyasetçileri, bürokratları ve (gizli) haber alma servislerini kullanarak, biriktirdiği “DEFO”ları ifşa etme tehditinde bulunarak/ ifşa ederek sürdürür varlığını.
Kafanızı karıştırdım, sanırım. Tamam, anlıyorum: Bu, böyle bir-iki gazete makalesiyle üstesinden gelinebilecek bir konu değildir. İsterseniz, bu konuyu işleyen birkaç alıntı yapayım/ kitaplardan birkaçını sıralayayım ki, ne demek istediğim biraz daha iyi anlaşılsın:
- Allah Kuran’da kullarına diyor ki: “Ben size şah damarlarınızdan daha yakınım!” (Kaf Suresi, 16. Ayet).
- “1984. Büyük Gözaltı. The Big Brother watching you” (Georg Orwell).
- “Büyük Gözaltı”.(Çetin Altan).
- “Kontrol ve Ceza. Hapishanenin Doğuşu.” (Michel Foucault).
- “Panoptikum” (JeremyBentham).
- „Gözetleme Kapitalizmi“ (Shoshana Zuboff).
Örnekleri artırabilir, hatta Deniz Baykal’la on MHP Milletvekili’nin düşürülmesinden; Recep Tayyip Erdoğan’ın yatak odasına „böcek“ koyulmasına; Jeffrey Epstein’in, Bill Clinton, York Dükü Prens Andrew de dahil onlarca lideri çocuk yaştaki kurbanlarla „buluşturduğu“ pedafilik seks adasından, 20 sene boyunca göz göre göre „kedicik“ devşirip pazarlayarak seks ve dolayısıyla şantaj videosu biriktiren Adnan Oktar’a kadar götürebiliriz, ki bunlar buz dağının sadece görünen kısmıdır. Dolayısıyla, „Arka sokaklarda neler oluyor?“ sadece bir şarkı sözü değildir!..
İçinde yaşadığımız abdestli rant ve „DEFO“ (toplama ve kullanma) düzeninde, karşımızda duran soru şudur:
(Kaideyi bozmayacak istisnalar dışında), DEFO’suz (sadece cinsellik değil, yolsuzluk gibi konular da buna dahildir) bir siyasetçinin, bürokratın veya artiZin Türkiye’de „yükselme“ şansı ne kadardır? (Komplo teorisi yaptığım ithamından kaçınmak için, „…yükselme şansı var mıdır?“ demiyorum).
KÖR NOKTA KÖŞESİ:
- Cumhurbaşkanı Erdoğan: „Söylenen her şeyi şimdilik not ediyoruz!“ Devlet Bahçeli: „Bunları tek tek not aldığımız da bilinmeli!“. Ömer Çelik: „Bir yıkım siyaseti gerçekleştirseler de, bunların hepsine cevap vereceğimiz bir zaman var. Bunları not ediyoruz!“
- „Eğer benim emir komuta merkezim bana papaz elbisesi giyeceksin diyorsa, papaz elbisesini giyer, bu şekilde gider görevimi yaparım.“ (İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1995).
- Şu başlığı taşıyan bir kitap, bir gün mutlaka yazılmalı: „Erdoğan ve Bahçeli’nin Trajedisi“.
Yorum Yazın