Vatandaşların yaşadıkları ülkeyle ilişkili gerçeklik algısının sorgulandığı bir ankette gerçek algısının en kötü olduğu ülkeler arasında ilk onda yer almışız. Listede Türkiye dışında ilk 10 da hiç bir Avrupa ülkesi yok.
Sadece bin kişide bir kişinin düzenli kitap okuduğu, kitap okuma oranlarının yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride olduğu bir ülke için oldukça normal bir sonuç.
Gerçeklik algısı kaybı, kendini dev aynasında görme...
Bir örnekle açıklayayım ve bu örnek üzerinden günümüzle ilgili yorumlar yapayım müsaadenizle.
Sıradan bir vatandaşa 2’nci dünya savaşında Hitler veya savaş sonrası Sovyetler birliği (SCCB) neden Türkiye'ye saldırmamıştır diye sorsanız kendinden emin bir şekilde Türk ordusundan çekindiği için diyecektir.
Yılda on binlerce uçak ve tank üreten Barbarossa harekâtının ilk 3 günü SCCB'nin 1000 uçağını düşüren ve Rus ordusunun neredeyse yarısını yok eden Nazi Almanyasının birkaç yüz uçak ve kurtuluş savaşında Fransızlardan ele geçirilen (Renault FT-17) Alman ve Sovyetlerden alınan bir kaç tank dışında ağır silahları olmayan, yokluklarla boğuşan bir ordudan çekindiğini mi düşünüyorsunuz gerçekten?
Özellikle son yıllarda toplumda yönetici kademesinden kahvedeki vatandaşa başımızı sürekli belaya sokan cehalet, gerçeklik kaybı ve Orta Doğudaki başkentlere plaka dağıtmaya kadar uzanan aptalca bir gereksiz öz güven patlaması yaşıyoruz (veya yaşıyorduk..)
Son zamanlarda tam bağımsız Türkiye söylemine eşlik eden bir NATO'dan çıkma tartışması aldı başını gidiyor.
Konuya ışık tutması için NATO'ya nasıl girdiğimizi aziz vatandaşlarımıza hatırlatayım istedim. Tarih bilmeden bu günü anlayamayız.
2’nci dünya savaşının bitimine yakın Almanların mağlup olacağı kesinleşince nasıl bir yenidünya düzeni kurulacağına dair ABD, İngiltere ve SCCB arasında görüşmeler sıklaştı.
Sıcak denizlere inme konusunda Osmanlıyı kendine engel gören Çarlık Rusya’sının sürekli tacizleri 1917 Ekim devrimi sonrası komünistlerin iktidara gelmesi ve bu taleplerden vazgeçmesiyle yerini kısa süreli barış atmosferine bıraktı
2. Dünya savaşından galip çıkan Rusların bitinin kanlanmasıyla Stalin Türkiye üzerindeki tacizlerine kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Savaş sonrası şekillenen dünyada milyonlarca insanı ilgilendiren ülkelerin komünist ya da kapitalist düzende yaşayacağına dair kararlar ülke liderlerine ya da halklara sorulmuyordu.
Churchill emekli olduktan sonra verdiği bir röportajda '' Stalin’le balkanlar konusunda anlaşmıştık. Ona Romanya’yı ve Bulgaristan’ı alabilirsin demiştim. O da Yunanistan’ı alabilirsin dedi. Yunanistan’ı bu şekilde kurtardık'' demiş.
Teklif bir kâğıda yazılarak Churchill tarafından Stalin’e uzatılmış ve Stalin de kabul ettiğini gösteren bir tik atarak kâğıdı Churchill’e geri vermiş. Churchill "Milyonların kaderini belirleyecek bu tür konuları ayak üstü fasletmemiz gelecekte ziyadesiyle menfi karşılanmaz mı, kâğıdı yakalım." der ama Stalin "Hayır, sende kalsın." diyerek cevap verir.
Sonraki yıllarda Stalin Churchille verdiği sözü tutacak ve iç savaşta Yunanistan'daki komünistlere desteğini kesecekti.
Yeni bir dünya düzeni kuruluyor ve dünyanın jandarmalığı görevi İngilizlerden Amerikalılara kayıyordu. Kafasında İngiltere’yi bir imparatorluk olarak düşünen Churchill sömürgelerin tek tek avuçlarından kayacak olmasını hazmedemiyor ve ''Ben İngiliz İmparatorluğunun tesviyesini yapan ilk kraliyet başbakanı olmayacağım'' diyerek yenidünya düzeninde etkin rol oynama isteğini bildiriyordu. Cihan harbiyle ülkeler yakılıp harap olmuş, insan kaynaklarını yitirmiş, kollarını kıpırdatacak dermanları kalmamıştı. Bir ülkenin hangi blokta yer alacağına sadece İngiliz ve Amerikan ve Rus menfaatleri gereği karar veriliyordu.
Acı gerçek şu ki İngilizler için ülkenizin stratejik bir önemin yoksa Churchill'in Joe Amcaya (Stalin) hediye edileceği kâğıt üzerinde bir pazarlık kozuydunuz.
Bu paylaşımlar sonucu Sovyetlere bırakılan Orta Avrupa'nın Macaristan, Polonya, Çekoslovakya gibi demokrasi talep eden ülkelerinin halkları Rus tankları altında ezilmekten ve büyük acılar yaşamaktan kendini kurtaramadı.
Hikâyenin bizimle ilgili kısmına geri dönersek Stalin Türkiye’nin BM’de yer almasını ve savaşın galipleri arasında bulunmasını istemiyordu. Amacı Türkiye’yi yalnızlaştırarak üs ve toprak isteklerinin kabulünü kolaylaştırmak ve Balkan devletlerine benzer bir uydu haline dönüştürmekti. İlk dönemler ilişkileri yumuşatmak için neler yapılmadı ki; esaretten kaçıp ülkemize sığınan yüzlerce Azeri’yi Ruslara teslim ettik (Sınırın öte yakasında topluca infaz edildiler) , kominizim karşıtı Turancı yazarlara ırkçılık suçlamasıyla hapis cezaları yağdırıldı ve bakanlarımızın Stalin’i öven demeçleri basında yer aldı.
''Türklerin eli Sovyetlerin boğazındadır ve nasıl olacağını henüz bilmiyorum, fakat [Boğazlarda] Sovyet çıkarlarını koruyan bir rejim kurulması gerekmektedir'' diyen Stalin karşılıklı saldırmazlık ve dostluk anlaşmasını iptal etme kararı alınca Amerika'dan daha sık yardım talep etmeye başlamamıza rağmen Amerikalıların ilgisini çekemedik. Zira bu devletin başında Truman gibi bilim insanlarının uyarılarına rağmen kıyamete kadar atom bombasının tek sahibi olacağını zanneden bir ahmak bulunmaktaydı. Kıvrak zekâsı ve hazır cevaplılığı nedeniyle hakkında bir çok fıkra uydurulmuş olan Churchill boğazlara sahip Türkiye'nin Ortadoğu ve Akdeniz'deki anahtar rolünü kavramış, SCCB tezlerine karşı Türkiyeyi desteklemiş ve Amerikan politikaları üzerinde etkili olmaya çalışmıştır. Komünist blok ve batı dünyası arasında iplerin gerilmesi sonucu Churchill'in tezleri ön plana çıktı ve Batı dünyasında ve NATO da kendimize yer bulabildik.
Tarih farklı tezahür etse ve Türkmenistan veya Özbekistan gibi yıllarca Sovyetlerin uydusu olarak yönetilseydik nasıl bir ülkede yaşıyor olurduk acaba? Muhtemelen Sovyetlerin çöküşü sonrası Kremlinin atadığı her konuda tek söz sahibi, yakın çevresini zenginleştiren, mal varlığının ucu bucağı bilinmeyen bir liderin yönetiminde bağımsız ve özgür basının, kuvvetler ayrılığının olmadığı, yolsuzluk ekonomisinin hüküm sürdüğü diğer Türki Cumhuriyetler gibi bir ülkede yaşıyor olacaktık
Bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama 1’inci dünya savaşından ders almış Osmanlı subayı olan İsmet paşaya ''Almanlar bu sefer güzel oynuyor, yanlarında yer alıp 3 koyup 5 alır, ertesi Cuma namazını da Atina caminde kılarız'' demediği için minnettarım.
Bu ülkede tek parti rejimini Allah korkusu değil Stalin korkusu sona erdirdi. Bu işler tarihte kaldı artık masaya yumruğunu vuran bir Türkiye var diyorsanız bir sonraki yazımı bekleyin.
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.