Erdoğan düşmanlığı salgının da iyice tetiklediği gergin ortamda gemi azıya aldı son sürat gidiyor. Amansız takipçi millet sessiz, derin ve tedirgin(!) izliyor ama kimin umrunda? 7 düvel kem gözlerle ellerini ovuştura ovuştura dört yandan seyrediyor oysa. Düşman böl ve yönet senaryo hazırlığında. Lakin millet bunun farkında. Tuzaklar, nerelerde kümelenir? Hangi nifaklar sokulur, hileler üretilir de düşeriz birbirimize? Tarihe kayıt düşmüş 1988 MEB Yayını Çanakkale Ne Diyor eserimin müziğinin ilk 5 dizesi şöyle:
“Düşman girdi içimize, Düştük birbirimize, Zayıf etti Hasta dedi, Yürüdü üstümüze; Yazık yazık yazık yazık yurduma!”
1980 öncesi gergin siyasî ortamın romanını bitirdikten sonra, tarihimizin dönüm noktası bu müzikal sahne gösterisini gençliğe şehit atalarının ruhunu eğitimle yaşatmak için yazdım bu eserimi. 1983 güdümlü demokrasi süreci, 1984’ten sonra da terör şehitleri vermeye başlamıştı. Darbeye direneceğine altıncı kez şapkasını alıp giden Merhum Demirel, Şapkanı aldın kaçtın eleştirisine de bırakıp da mı gitseydim trajikomik esprisi yapmış, el altından yine eski kafa siyasi faaliyetlerini sürdürüyordu. Darbeciler de arkadaşları Orgeneral Turgut Sunalp’e kurdurttukları horoz amblemli Milliyetçi Demokrasi Partisi için tv. ekranlarından açık açık oy isterlerken çelişkiye düşmemek için kendi hükümetlerinde de ekonominin başına getirdikleri Merhum Özal’ı veto edememişlerdi. Fısıltıda kendi aralarında bu millete horoz lazım dedikleri Anadolu’nun her yerine yayılmıştı. Belki de böyle bir sözü etmemişlerdi ama birilerinin yakıştırmasıyla halk arasında iyice yayılmıştı bu dedikodu. Horozun tavuğu güdümünü çağrıştıran bu amblemin algısı ve uyandırılan tepki, belki de bukalemun organizasyonuydu, kim bile? Lakin darbe yönetimi, geçmişte birbirine düşürülmüş halkın darbe anayasasına % 95’e yakın oy vermesinden, böyle bir güdümü istediğini düşündükleri kesin. Millet ise tavuk olmayı kabul etmediğini Özal’ı tek başına iktidar ederek göstermişti. Başbakanlık görevini almaya gittiğinde Darbecibaşı soğuk duş altında gibiydi. Özal ise onu kendine çekti ve yanaklayıp öperek milletin mesajını veriverdi centilmence.
Özal, Türk demokrasisine bulaştırılan çekişme ve çatışma siyasetini silmek, millî birlik içinde ilerlemek için çok uğraşıyordu ya o anlayışın duayeni Demirel bırakmadı yakasını. Müsteşarı Özal’ın iktidarını bir türlü içine sindiremiyordu. Ona göre Özal, darbecilerin yardımıyla milletin iradesini çalmıştı. Yani kendi ifadesiyle onun tapulu arazisine gecekondu yapmıştı. 1987’de darbecilerin getirdiği siyasî yasakların kaldırılması için yapılan evet-hayır oylamasında milletimin sırtında oturuyorsun diye yeri göğü kattı birbirine. Oysa Özal, kollarını başının üstüne kaldırıp iki avucunu da üst üste koyarak yaptığı işaretle 4 siyasî tandansı bir araya getirmişti. Siyasete sokmaya çalıştığı bu yeni anlayışın bitmesini istemiyordu. Hayır dedi. Sadece 75.066 oy farkıyla evet kazandı. Artık Demirel’i tutabilene aşk olsun! 1989’da Cumhurbaşkanı olunca da bırakmadı yakasını. Kalp krizi sonucu vefatıyla Milletinin gönlüne bıraktı tahtını. Rahatlamıştı Demirel, ona görünürde üzgün bir beden diliyle milletinin kahraman evladı demesin mi? Şaşırdım kaldım! Hırs nasıl da boğuyormuş meğer kendisini. 7. Gelişinde de 24 yıl önce başlayan 28 Şubut millet kargılı sürecinin başına da geçti. Hırs siyasetine son verin efendiler!Dedem Korkut son ucu ölümlü dünya demiyor mu? Demokraside düşmanlık körüklemek niye?
Ekranlarda hâlâ siyasî karşıtların tartışması sürüyor. Verilen siyasî demeçlerin kusurlu-haklı yanları karşıt düşüncelilerin çekişmeci dilinde milleti gerip duruyor. Tartışmacılar da hep belli kişiler. Sanki ülkede başka fikri sahibi aydın yok! Hiç değilse millî sorunlar Cumhurbaşkanı liderliğinde el birliğiyle takip edilebilmeli. Buna taraf aydınlar azınlık ya da çoğunluk değil, millî koro olabilmeli. Niye? 19 yıllık iktidar sürecinde günahı da sevabı da çok cumhurbaşkanımızın, kabul! Bugünkü liderliğine neden İstanbul başta kentleşme, bayındırlık, alt yapı, inşaat yatırımları takdir gördü. Ancak 2002 öncesi de dahil yıllardır uygulanan modeli üç kâğıt ekonomisi olarak adlandıran Prof. Dr. Osman Altuğ gibi Merhum Erbakan Hocasına danışmanlığıyla liyakatini kanıtlamış büyük bir ekonomistimiz var. Millî üretim, vergiyi azaltarak yaygınlaştırma, gelir adaletini sağlama temelli bir modeli hoca defalarca açıkladı. Erbakan gibi ilgilenmeliydi onunla. ABD patronlu Fox Tv. de haksızlık, vergi yükü, tarım ve gıdanın dışarı bağımlılığı, işsizlik, liyakate değil yalnızca taraftara ve yakına himaye ve de vaatleri yerine getirememe…gibi abartılı-yıkıcı yayını bitmiyor. Atatürk gibi milletimin hakkımdakini itimadını sarsacak hataya düşmedim yerine yanıldım Allah’ım da milletim de beni affetsin dedi. Lakin bir sevabı var ki hepsini silme nedeni bence: Özal da dahil bundan önceki tüm liderler, sinsi istihbarat ve terör örgütlerinin ardındaki gücün foyasını fora edemedi. Hepsi bu faaliyetlere teslim oldu, aciz kaldı. Mit kriziyle başlayan süreçte sömürgeci gücün güdümüyle başkanlığa yönelebilirdi, kimse de bir şey anlamazdı. Bugün artık onun dirayet ve cesaretiyle ABD sinsi düşmanlığını açık eder oldu.
İşte bu yüzden Reis Destanı’nı defalarca yazdım ben. Millet bu destanı hiçbir zaman unutmadı, unutmayacak! Gelecek kuşaklar yazdığım bu destanı gözyaşlarıyla okuyacaklar. Bu yüzden görmedi millet günahlarını. Onu daha birinci turda millî temsilcisi seçmesi bu yüzden. İcraatlarına eleştiri dili çok dikkatli seçilmeli. Çünkü o milletin gerektiğinde tatlı, gerektiğinde ise alabildiğine sert sarsılmaz iradesinin temsilcisi oldu. Tarihî değer yargımız bu! Yarım asırdır sinsi ve açık terör faaliyetleri bitsin diye Özal gibi yumuşak yüzünü de gösterdi. Hak-özgürlük zincirlerini kırdı. Bir hata olarak çözüm sürecini bile başlattı. Sonuç? Huylu huyundan geçti mi? Kürt kökenli anaların tepkisine bile aldırmadan millî bütünlüğümüze saldırmayı bırakıyorlar mı? Çok soruşturdum: Artık millet çoğunluğu cumhurbaşkanının sert çıkışlarının gerekli bir çelik irade olarak algılıyor. CHP milletin kargıdığı hırçın dili hâlâ bırakamadı, haklı eleştirileri bile halk vicdanına yer bulamıyor bu yüzden. CHP öncülüğünde paradigma değiştirenler de kınanıyor.
Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu demokraside dış destekli düşmanlığın bitmesi için tövbe çağrısı yaptı. Kutluyorum. Hiç değilse diyor emperyalist politikalarına hizmet edici konuşmayalım, diyemesin ki bak işte Türkiye muhalefeti bile bizim gibi düşünüyor. Bu aydın sesi çok önemli! Artık ülkemizin tüm aydınları, siyasetçileri aklın yolu birde bütünleşmeye zorlayıcı olmalı, büyük sorumluluk bu! Cumhurbaşkanlığı sisteminden geriye dönüş olamaz, millet karar verdi bitti. Eksiği giderilmeli sadece. O da kişilere değil, halk iradesine dayalı Meclis için Yasa. Halk iradesinin üstüne tepeden vekil atanamaz ve Meclis üstü güç olamaz. Bunu başaramazsak herkes haksız da bir sen mi haklısın vicdan sorgusu yapılabilsin diye bölük pörçük edilmiş muhalefet korosu kazanabilir 2.turda ve eski Türkiye’ye dönebiliriz, daha da bitmez demokraside düşmanlık endişesi taşıyorum. Allah’ım bir sebeple muhafaza buyursun!