Ülkede kara bir habere uyanmadığımız gün sayısı ne yazık ki yok. Orman yangınlarını üzülerek takip ettiğimiz bu günlerde, kadın cinayetleri haberleri de ardı ardına birbirini izledi. Önce Azra Gülendam Haytaoğlu cinayeti, ardından da Aleyna Çakır isimli genç kadının katili olduğundan şüphelenilen Ümitcan Uygun’un evinde ölü bulunan Esra Hankulu…
İşte bu cinayetleri düşünürken, geçtiğimiz yıl Haluk Levent’in twitter hesabından iyi niyetle zikrettiği: "Kızlar! Haluk abinizin tavsiyesi! İlişkinizin ilk günlerinde erkek arkadaşınız kıskançlık ile başka bir durum ile az da olsa size şiddet uygularsa hoş görmeyin. Hatta bazıları gibi bunu sosyal medyada gösterip 'erkeğim benim' demeyin. Şiddeti meşrulaştırmayın. Yoksa öldürülürsünüz."sözlerini bir kez daha anımsadım. O zaman bu sözlerin neden “ölümü meşrulaştırmak ve kurbanı suçlamak” olarak algılandığını idrak edememiştim. Halen dahi de edebilmiş değilim…
Aleyna Çakır cinayetine ilişkin dava özelinde, basından takip edebildiğimiz kadarıyla, aleyhine kuvvetli deliller bulunmasına rağmen Ümitcan Uygun isimli şahıs serbest bırakıldı. Diğer yandan, bu hafta içerisinde ise, aynı şüphelinin evinde ölü bulunan başka bir genç kadının, Esra Hankulu’nun haberleri basına yansıdı. Öncelikle bilinmesi gerekir ki, hakkında suçu işlediğine dair somut, kuvvetli ve şüpheden uzak deliller bulunduğu zikredilen birinin yargılama aşamasında tedbiren tutukluluğuna karar verilmesi icap ederken, serbest bırakılmasının; ikinci veya çok daha fazla suça zemin hazırladığından zerre kuşku yoktur. Bu noktada, genç kadının şüpheli ölümünün birinci dereceden sorumluluğunu katille birlikte hukuk sisteminin de paylaştığı ifade edilebilmektedir.
Öte yandan, şiddet faili kişilerin yargılanıp, en ağır cezaları almasını temenni eden bizler biliyoruz ki; bazı suçları önlemede hukuk sistemi tek başına yeterli olamayabilmektedir. Bu bağlamda, eğitimin, hayat tecrübesinin, bilinçli ve akıllı olmanın da önem taşıdığı muhakkaktır. Ne var ki, bahsettiğim bu özeni, dikkati ifade ederken; her insanın aynı koşullarda, aynı şartlarda yaşamadığının ve kararlarını verirken çeşitli motivasyonlar tarafından yönlendirildiğinin de bilincindeyim. Bu bağlamda, amacım ukalalık etmek asla değil. Öyle ki, hepimiz, her birimiz şiddet mağduru olabiliriz. Bunun önüne %100 geçmek, kanaatimce zaten mümkün değil. Yani, eğitimli, bilinçli, sağduyulu birçok insanın şiddet mağduru olma ihtimali dahi her daim mevcuttur. Ne var ki, bu hafta basına yansıyan olay özelinde, katil olduğu ayyuka çıkan, ulusal basında günlerce manşetlere konu edilen bir şüpheli ile ilişki kuran genç bir kadının öldürülme riskinin diğer olasılıklara nazaran çok daha fazla olduğu da tartışmasızdır. Bu bakış açısı, öldürülen kadınların ölümünü meşrulaştırmak anlamına asla gelmemektedir. Keza, “kurbanın o sırada o evde ne işi varmış” şeklindeki sığ ve ikiyüzlü bir anlayışa dâhil olmadığıma; ancak katil olduğu günlerce, aylarca yazılıp çizilen, medyatik bir davanın şüphelisi konumunda bulunan biri ile beraber zaman geçirmenin de bir nevi kendini ateşe atmak anlamına geldiğine dikkat çekmek istiyorum.
Unutmayalım, bu ülkede Aleyna Çakır isimli genç kadını öldürdüğüne dair aleyhinde kuvvetli deliller bulunan Ümitcan Uygun’a olay sonrası hemcinslerimiz tarafından atılan ilan-ı aşk içerikli mesajlar haberlere konu edilmişti. Diğer yandan, sadece ülkemizde de değil; dünyanın hemen hemen her ülkesinde, seri katillerin, özellikle de kadınlardan oluşan hayran kitlelerinin bulunduğuna tanık olunmaktadır. İşte tam da bu noktada, niyetlerini açık eden, geçmişlerinde benzer suçlara adı karışmış insanlardan uzak durmak da, (bilhassa bizim gibi hukuk sisteminin ağır aksak çalıştığı ülkelerde) ne yazık ki, kadınlara da düşmektedir. Tekrar vurgulamak gerekir ki, bu öldürülen kadınların “ölümünü meşru kılmak, kurbanı suçlamak” anlamına asla gelmemekte; hukuk sistemi yanında eğitimin, insan tanımanın, hayat tecrübesinin ve azami dikkatin de gerekli olduğunu açığa çıkarmaktadır.
Bu sebeple, ben de şiddet faillerinin yargılanmak suretiyle en ağır cezalara çarptırılmalarının zaruri olduğunu; ne var ki, tıpkı Haluk Levent’in de iyi niyetle dikkat çekmek isteyip, linçe maruz kaldığı sözlerindeki gibi, hemcinslerimin de en ufak bir şiddet kırıntısına dahi tahammül etmemeleri, insan ilişkilerinde temkinli olmaları gerektiğini vurgulamak istiyorum. Maalesef yargı sisteminin, kurumların sağlıklı işlemediği bizim gibi ülkelerde azami dikkat ve bilincin gerekliliğinin çok daha fazla hissedildiği göz önünde bulundurulduğunda, bu bakış açısının “kurbanı suçlamak” değil; aksine “yeni kurbanların ortaya çıkmasına engel mahiyetteki tedbirlere dikkat çekmek” olarak algılanması daha hakkaniyetli olacaktır.
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.