“Tüm zamanların en iyisiydi, belki de en kötüsü de... Bilgeliğin çağıydı. Aptallığın çağıydı, inançların dönemiydi, inançsızlığın da. Mevsim aydınlığın mevsimiydi, belki de karanlığın... Umut'un baharını, umutsuzluğun kışını yaşıyordu. Her şey geleceğindi. Gelecek hiçlikti aslında. Hepimiz cennete gidiyorduk; ya da tersine, cehenneme…”
Bu cümlelerle başlar Charles Dickens'ın tüm zamanların en meşhur edebiyat eserleri arasında sayılan ‘’İki Şehrin Hikayesi’’ isimli romanı.
Roman, Fransız İhtilali öncesi halkın içinde yaşadığı içler acısı sefil duruma karşılık zevk ve sefa içindeki soyluların hayatını ve özgürlük, eşitlik, kardeşlik sloganlarıyla başlayan ihtilalin toplumda nasıl kaos ve acılara yol açtığını anlatıyor uzun uzun…
Gerisini tarihten biliyoruz zaten. Karşı devrimci ve Cumhuriyet düşmanı olmakla suçlanan başta aristokrat, din adamı ve muhalifler olmak üzere yüzbinlerce kişinin halk mahkemeleriyle giyotine gönderildiği, hakim olan korku ve paranoya ikliminde her türlü özgürlük ve bireysel hakların ayaklar altına alındığı, sonrasında devrimin kendi çocuklarını giyotine gönderdiği onlarca yıl süren büyük terör ve korku yılları.
Vahşet öyle boyutlara varır ki London Times insan hakları bu mu? İnsan doğasının özgürlüğü bu mu? Afrika’nın keşfedilmemiş en vahşi yamyamları bile Parisli hayvanların yanında masum kalır diye yazar.
Hep böyle olmamış mı zaten?
Muhalefetteyken basın özgürlüğü, hürriyet, şeffaflık, yolsuzlukla mücadele diye kıçını yırtanlar gücü ele geçirince eskilere rahmet okutmamış mı?
Tam aynı isimli romanından uyarlanan filmini seyrederken elime alabilmiştim Ahmet Becioğlu’nun ‘’Bilinmeyen Yönleriyle Fikri Sönmez’’ isimli kitabını. Belki o yüzden daha bir şüpheyle baktım kitapta anlatılan, yazara göre şehrimin yaşadığı tüm zamanların en iyi, en aydınlık, en bilge Terzi Fikri zamanlarına. Aslında böyle bir kitap yazdığını söylediğinde okumayı aklıma koymuş, heyecanla kitabın çıkmasını beklemiştim.
Ahmet Becioğlu, Fikri Sönmez’in kuzeni olup, yerel medyada kendine has üslubuyla şen şakrak öyküler içeren yazılarıyla tanınır. Köşe yazılarında abartma sanatını sıklıkla kullanır ve bunu da hiç saklamayarak Gürcü kimliğine bağlar. Bu sefer yazdıkları hiç de neşeli, insanın içini açan şeyler değildi doğrusu.
Kitapta Fikri Sönmez ilkokuldan sonra terzi çırağı olarak hayata atılan, paraya önem vermediği için ticari başarısızlıklar yaşayan, bir ara kahvehane işleten ve Fatsa’ya ilk okey oyununu getiren sahildeki küçük terzihanesinde işinde gücünde her türlü ideolojik aşırılıktan ve kriminal işlerden uzak bir kişilik olarak anlatılmış.
O yıllarda Fatsa'da devlet otoritesini ortadan kaldıran yapılan tüm aşırılıklar (halk mahkemeleri, karayolunu kesip polis, asker kaçırma, haraç toplama, yargısız infazlar v.s.) ya görmezden gelinmiş yada birkaç kendini bilmez militan zihniyetli insanın bireysel eylemi olarak anlatılmış. Bence maalesef dönemin olayları kitapta ciddi bir ideolojik körlükle anlatılmış.
Aslında konu Fikri Sönmez gibi sembol isimler olunca gri tonları olmayan ideolojik yaklaşımlı değerlendirmeleri yazılı medyada sıklıkla görüyoruz. Özellikle sol medya Fikri Sönmez üzerinden bir halk kahramanı oluşturma gayreti içinde. Örneğin birçok sol kaynaklı gazete ve internet sitesinde yer alan Fikri Sönmez’in Dev-Genç’le birlikte 6. Filo’ya karşı eyleme katılması ve Maltepe Cezaevi’nden Mahir Çayan’ın kaçırması olayına karışmasıyla ilgili kitapta bir bilgi yok. O dönemleri yaşayanlardan Terzi Fikri’nin bu eylemlere bizzat katıldığıyla ilgili bilgi alamadım. Bu olaylar yaşanmış olsaydı her halde en iyi Ahmet Bey’in haberi olurdu.
12 Eylül öncesi dönemi şehrin içinde barikatlar, evimize komşu binanın üzerine kurulmuş makinalı tüfekli gözleme noktası, duvarlardaki orak çekiçli yazılarla hayal meyal hatırlıyorum. Olayların şahitlerinin birçoğu hala hayattayken ve bazılarının acıları hala canlıyken kitapta çizilen Fikri Sönmez karakterini oldukça eksik ve yanlı bulduğumu söylemek istiyorum.
Sosyal medyadan tecrübeliyim. Özellikle Fikri Sönmez gibi sembol isimler hakkında yapılan en ufak eleştirilerde bile insanların nasıl kırıcı ve toleransız oldukların biliyorum. Hele birde işin içinde Fikri Sönmez’e yoldaşlık ve gönüldaşlık yapmış yakın akraba ve arkadaşlar varken…
Lakin duyduklarım karşısında söylesem olmaz, sussam gönül razı değil…
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.