Perşembe İlk Öğretmen Okulu son sınıfta okuyoruz. Uygulamalı meslek dersleri görmekteyiz. Merkez İlkokulu ve Çınar İlkokulu uygulama okullarımız. Yani o okullara ders dinlemeye ve ders vermeye gidiyoruz.
Sanırım ilk yarı yıl hep ders dinlemekle geçti. Sınıflara giriyoruz ve sınıf öğretmenlerinin derslerini nasıl işlediklerini, konuya nasıl giriş yaptıklarını, öğrencilere nasıl davrandıklarını gözlemliyoruz. Kısaca öğretmenliğe hazırlanıyoruz. İkinci yarı yılda ders vermeye de başladık. Tam hatırlayamamakla beraber 38 öğrenciyiz.
Meslek dersleri öğretmenimiz Murat Kahyaoğlu. Şu anda Eskişehir’de yaşıyor. Kendisini saygıyla anıyorum. Ondan çok şeyler öğrendik.
Murat hocamız ilk kez ders verecek öğrencilerin seçimini yaptı. Sanırım babam öğretmen olduğu ve derslerimde başarılı olduğum için beni ve aynı konumda olan Aras Tarakçıoğlu’nu (Alp) seçti. Aras’ın annesi öğretmen babası müfettişti. Yani ikimizde öğretmen aileden geliyorduk.
Ben birleştirilmiş bir sınıfta (2. ve 3. sınıf aynı dershanede) hayat bilgisi dersi vereceğim. Konumuz kış hazırlıkları ve yakacaklarımız. Konuya o kadar güzel hazırlandım ki. Dersi nasıl vereceğimi, nelerden bahsedeceğimi, öğrencileri konuya nasıl dahil edeceğime çok güzel çalıştım. Adeta söyleyeceğim sözleri ezberledim. Materyal olarak odun, kabuk, kömür hatta tezek hazırladım. Birer örnek götürdüm. Sınıf öğrencilerimin yanında bizim sınıf arkadaşlarımızın yarısı benim girdiğim sınıftan yarısı ise Aras’ın sınıfından bizi dinleyip sınıfta eleştiri yapacaklar. Hatalar ve başarılı bölümler dile getirilecek.
Ders zili çaldı. Kalbim yerinden fırlayacak gibi heyecanlıyım. Örnek ders vermem lazım. Çünkü sınıfta ilk ders verenim. Sınıfa girdim. Giriş konuşmamı yaptım ve derse başladım. Gayet rahat dersimi işledim. Yakacaklarımı tek tek göstererek nasıl yakıldığını ve evlerimizi nasıl ısıttığımızı kendime göre gayet güzel anlattım. Bu arada sınıf öğretmeni de beni dinliyor.
Ders bitti zil çaldı. Masasında oturan sınıf öğretmeninin yanına yaklaştım. İlk eleştiriyi ondan almam lazım. ‘’Hocam nasıl buldunuz verdiğim dersi’’ dedim. Sınıf arkadaşlarım da etrafıma toplandı. Aman Allahım öğretmen benim ders vermemi hiç beğenmemiş. Eleştirilerini peş peşe sıralamaya başladı. Böyle ders verilmez demeye getirdi. Bir tane olumlu bir şey yok.
Benim ne hale geldiğimi anlatamam. Kendimce başarılı olan öğretmenliğim bir anda sıfır oldu. O kadar moralim bozuldu ki. Öğleden sonra sınıfta yapılacak eleştirilere nasıl tahammül edeceğimi düşünmeye başladım. O sırada sınıf arkadaşlarımdan iki kişi kendi aralarında konuşuyor. Benim duyduğumun farkında değiller. Birisi öbürüne diyor ki; ‘’Kardeşim sınıfın en iyi öğrencisi böyle eleştirilirse bizi hiç beğenmezler. Biz nasıl ders vereceğiz?’’
Öğleden sonra kendi okulumuzdayız. İki ders boyunca meslek dersleri öğretmenimiz Murat Kahyaoğlu ve arkadaşlar Aras’ın ve benim nasıl ders verdiğimi konuşacaklar. Bu arada biz ders verirken Murat Hoca da önce beni sonra Aras’ı dinlemek için sınıflarımıza girdi ve notlar aldı.
Ders başladı. Ben tıpkı sınıf öğretmeninin yaptığı gibi eleştiriler bekliyorum. Hocamız konuyu açtı. Bu arada onun sınıf öğretmeninin yaptığı eleştiriden haberi yok. Sümer arkadaşımız diye başladı. Eyvah dedim. İkinci bombardıman başlıyor.
Fakat tamamen tersi oldu. Çok güzel ders verdiğimi, herkesin böyle ders vermesi gerektiğini, sınıfa hakimiyet sağladığımı, araç gereci güzel kullandığımı, öğrencileri dersi işlemeye dahil ettiğimi, ilgilerini dağıtmadığımı söyledi. Bir tane bile olumsuz eleştiri yapmadı. O zaman sınıf arkadaşlarım sınıf öğretmeninin yaptığı eleştiriden bahsettiler. Hocam hiç önemsemedi. Sonuç olarak başarılı olduğumu söyledi.
Moralim düzeldi. Ondan sonra verdiğim derslerde daha çok hazırlandım. Daha da başarılı olmaya çalıştım.
Siz, siz olun mesleğe yeni başlayan bir kişiye böyle acımasız eleştiri yapmayın. Başarısız da olsa birazcık olumlu yönlerinden de bahsedin.
O sınıf öğretmeni bana hayatta olumsuz eleştiriler de alabileceğimi öğretti. Yine de ona teşekkür ediyorum.
Hayat zaten çok acımasız değil mi?
Yorum Yazın