Bir istifçi evini temizlemeye giden işçilerden biri anlatıyor:
-Sokaktan bakınca diğerlerinden farksız, içinde yaşanılabilecek, sıradan bir ev gibi görünüyordu. Biraz yaklaştığımızda bahçedeki yaban otlarından, arsız sarmaşıklardan, çalı çırpılardan, çivileri paslı tahta parçalarından içeri zor gireceğimizi anladık. Açtığımız daracık yoldan kapıya ulaştık; ulaştık ama, Tanrım o da nesi! Yırtık pırtık perdeler, delik deşik bavullar, boş boya kutuları, ilaç şişeleri, gazeteler, eski bir televizyon, çanak çömlekler, poşetler, mukavva koliler, modası geçmiş bir yazıcı, kirli bardaklar, bez parçaları, tuvalet kağıtları, bir sürü ıvır zıvır... Hepsi üst üste!
Nesneleri biriktiren, her birinin bir işe yarayacağını düşünerek atmayan; üstelik, çöplük haline gelmiş böyle bir mekânda yaşamaktan mutlu olan insanlara istifçi deniyor. Ruhsal bir hastalık olarak değerlendirilen istifçilik, gündelik yaşamımızı pek etkilemiyor; bilakis, çok doğalmış gibi çare aramayı bile düşünmüyoruz.
Günümüz insanı bir istifçidir!
Kentleri de bir istifçi mekânına dönüştürdüğümüze göre...
Yaşadığınız kente bir tepeden bakarsınız; güzeldir! Uçaktan kuş bakışı bakarsınız; yine güzeldir! Seyirlik bir terastan bakarsınız; daha da güzeldir! Olmadı; mehtaplı bir gecede denize açılır, denizden bakarsınız; güzelliği başınızı döndürür! Ama, uzaktan...
Astronot Frank Borman, aya ayak basar basmaz gerçeği haykıracaktır:
-Ay, krater leşlerinden başka bir şey değilmiş!
Uzaklık kalkınca imge de ortadan kalkar. Tepeden izlediğiniz büyülü kent, katı ve çirkin yüzünü gösterecektir; çöp yığınları, daracık sokaklar, tıkanmış trafik, tinerciler, beton kuleler, topraksız parklar, lağım dereleri, alt geçit sidikleri, balkon çamaşırları... İyi düzenlenmemiş, iyi imar edilmemiş kentler, doğanın bize verdiği bütün yaşam enerjimizi alıp götürüyor. Yaşam enerjisi dedim de...
Feng Shui!
Çince rüzgâr ve su anlamına geliyor; mekanları ruhsal dünyamıza uyumlu bir biçimde düzenleme tekniği; daha doğrusu, düşüncesi... Kocaman kentlerden minicik evlere kadar her yerde uygulayabilirsiniz. Yeter ki estetik bir düşünceniz olsun! Çünkü, estetize edilmemiş kent, ruh hastası istifçinin evinden farksızdır. Bu konuda yerel yöneticilere, kent planlamacılarına, mimarlara önemli işler düşüyor. Rantiyelere dönmüş şantiyelerle hizmet yaptıklarını sananlar, inşa ettikleri köprülerin, yolların bir süre sonra çöktüğünü, bozulduğunu görünce büyük bir pişkinlikle suçu kolayca başkalarına yükleyebiliyorlar. Sorarsanız hizmetlerin bir sistem içinde hiç ama hiç aksamadan yürüdüğünü iddia edeceklerdir. Doğrudur; ancak, sistem denilen şey insanın mutluluğunu hedef almıyorsa iyi sonuç vermez.
Rüzgârlar vahşi, güneş ılık,
Su berrak, ağaçlar gür.
Dizeler, eski bir Çin halk şiirinden... Sanat tarihçi ve Hindolog Vincent Smith, Feng Shui: Mimarlar ve Tasarımcılar İçin Uygulama Rehberi adlı kitabında Feng Shui teriminin bu halk şiirinden geldiğini söylüyor. Bugün, dünyanın hemen her yerinde mimari projeler için danışmanlık hizmetleri veren Feng Shui firmaları var. Çin’deki birçok kent Feng Shui felsefesine göre inşa edilmiş; Beijing, Luoyang, Hangzhou, Kunming, Nanjing, Chengdu... Herhangi bir mekânın ya da kentin insanla, çevreyle uyumlu olması, iyi bir Feng Shui’ye sahip olduğunun göstergesi. Çinliler, evrendeki her bir canlının bir Chi’si olduğuna inanıyor. Chi, kozmik bir enerji; yaşam akışını sağlıyor. Hatta, Feng Shui kuralını çiğneyen mekan sahibi hakkında dava bile açılabiliyor. Kısacası, mutlu, huzurlu, ferah kentler yaratmamanın yolu, söz konusu yaşam enerjisinin nasıl aktığını öğrenmekten geçiyor. Öğrenmek, çok da zor olmasa gerek; deniz kıyılarına devasa beton bloklar dikmemek, asfalt dökülürken mazgalları kapatmamak, ağaçları kesmemek, genel tuvaletleri temiz tutmak, arabaları caddelere park etmemek, bitişik inşaat nizamlarını yeniden düzenlemek, simetri kaygısı taşımak, sokakları doğru noktada kesiştirmek, ormanları imara açmamak, dere yataklarını ıslah etmek, kentin maruz kaldığı rüzgârın yönünü, aldığı güneşin açısını belirlemek, nem, rutubet, erozyon, yamaç, düzlük gibi farklı coğrafi özellikleri olan yerlerde farklı projeler üretmek, egzoz gazlarında boğulmadan kaldırımlarda yürüyebilmek, kazı bölgelerinde taş ocakları açmamak, bolca oksijen çekeceğimiz yeşil alanlar yaratmak...
Mümkün mü?
Mümkün; kentleri istifçilerden kurtardığımız taktirde...
Kentleri ruhsal dünyamıza uygun biçimde düzenlemek, gereksiz olanlarından kurtulmak; böylece, uyum içinde yaşamak mümkün mü?
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.