1978-80 arası iç savaş noktasına getirildiğimiz yakın tarihimize ışık tutmaya çalıştığım Vebal romanımın son sözü buydu. Zor işe girelim de ya yücelelim ya bitelimanlamındadır.Roman 1981’de bitmişti ama darbecilerin unutalım bu olayları uyarısı üzerine ancak 2017’de Ankara Barış Kitap’tan yayına verebildim. Tarihin en önemli tanığı toplumsal edebiyat, rahatsız etmiştir iktidarları hep. Tanığına rağmen oraya buraya çekmek zordur ya tarihi. 44.yıla giriyor ders alınası tarihî gerçekleri edebiyattan çıkarmaya girişeli. Son 6 yıldır da gündemler hakkındaki halk algısını uzman yorumu da alarak tespite çalışıyorum. Yabancı servis destekli vesayet müdahalelerinden bukalemunca faaliyetler sürdüre sürdüre kalkışılan son darbeye kadar ne krizleri atlattık millî birlik içinde! Şimdi de bölük pörçük edilmiş muhalefet ile iktidarın zıtlaşmasının 1980 öncesi gibi körüklediği kriz yangınına düşürüldük. Çarşı pazar pahalılıkla yangın yeri; meydanlar, ekranlar, gazete köşeleri karşıt feryat figan rüzgârlarıyla körüklenip duruyor.
Ekonomik hareketleri dünya gerçeklerine göre yöneten iktidar lideri, 2001 krizinden çıkışı sağlayıp büyük kalkınma hareketlerini gerçekleştirdi, garip gureba iktidarıyım diye Milletin Adamı Reis lakabını bile aldı. Millet, söz ettiğim nice krizleri savarken en öndeydi hep, destanlar yazdı ama geldiği son nokta, toplumsal edebî eserlerin altını çizdiğim yerlerini yeniden okuma ihtiyacı hissettirdi bana. Milletin adamı “Nas ortada, sana bana ne oluyor?”diye faiz konusuna tek nokta koydu. Şaşakaldım! İslamın açık ve kesin hükümleriyle değil de atadığı ekonomistlerin kılavuzluğuyla yönetmemiş miydi ekonomiyi? Yetiştiği Merhum Erbakan ocağının İslamın istişare, adalet, liyakat, faizcilik-rantiyeciliği şiddetle red temel ilkelerine tartışmasız uyduktan sonra itaat talep eden genel adıyla adil düzen veya millî görüş yolundan gömlek değiştirdim diye kopmamış mıydı? O hak yoluna mı dönüyordu?
Coşmuştum, merak içinde vekil ve kurmay bildiklerimi aradım içimi ferahlatacak bir açıklama duymak için.Ulaşamadıklarıma da mesaj çektim. Demek onlar da şaşkındı benim gibi ki hiçbiri cevap vermedi. Sabah yazarlarına baktım: Okan Müderrisoğlu, Naci Ağbal dönemindeki 11.Kalkınma Planında bir bölümden alıntı yapmış faiz indiriminin mantıklı açıklamasını ve faiz karşıtı verilen mücadeleyi anlatıyordu. Salih Tuna, millet bu zokayı da yutmayacak diye somut gerçeklere işaretle ekonomik saldırıyı yazmıştı.
Merhum Erbakan’ın 28 Şubat sürecindeki ekonomi danışmanı Prof. Dr. Osman Altuğ’a sordum: Ya mal satar kazanırsın ya da borçlanır alırsın dövizi; biz borçlanıyoruz dedi. İhracaat artacak beklentisi var ya dedim. Cevabı yılların depdebeleriyle kaldığımız noktayı açıklar nitelikteydi: Bütün dünya ülkeleri kuyruğa mı girmiş Türk mallarını almak için yani, böyle tuhaf bir hayal olur mu?
Ege yöresinden sürekli iletişim halinde olduğum iktisat mezunu bir kanaat önderinin yorumu da şu: Dövizi zaptetmeye uğraşmak hiç doğru değil ekonomi bilimine göre. Ülke zarar görür bundan. İnsan talebine göre iner çıkar çünkü. Ekonomik endişe içine düşerse insanlar güçlü paraya yönelir.Hakim ülkelerin para birimlerinin gücünü azaltmanın tek yolu, onlara beğenecekleri mal yapabilmek. Başka nasıl alacaksınız paralarını? Dinleyince sandım Osman Hoca’nın öğrencisi olmuş, onun dediğini farklı anlatıyor.
Eski yazar Fikret Bila da iktidar ülkeyi fakirleştirip ucuz iş gücüyle yatırım ve para getirme yoluna girdi diyor. İnsanlar fakir kalsın iktidara bağımlı tufeyli olsun, sürü misali güdülsün isteniyor gibi laflar da dolaşıyor. Buna karşılık kaymakamlıklarda sosyal yardım kurulları var. Hasta yakınına bakana, engellilere, 65 yaş üstüne maaş bağlandı. Tarla sahiplerine alan bazlı ödemeler var. Kimse aç kalmıyor bu ülkede. Bu sistemi iktidar yıllardır yürütüyor savunması da dillerde. Fikir ve iddialar hakkında dinlediklerimden anladığım şu: Kafalar karışık. Ancak geniş kitlelerde Milletin Adamı Reis itimadı ve hatırı iyice sarsılmış. Sebebi de Salih Tuna’nın şu önerisinden çıkarılabilir: Hükümet ne yapıp edip geçim sıkıntısı üzerinden bu millete zoka yutturulmasına engel olmalıdır. Lakin hamasetle olmaz. Tasarruf devletten başlayacak. Hiçbir istismara göz yumulmayacak.Ben de şunu hatırlatayım bir kez daha: Kriz varsa herkese, kayrılan olmamalıdiyor halk, her akşam tv. haberlerinde dertlenme bu. Görmek, duymak gerek artık!
Millet, siyaset tacirliği lafı da dillendirmeye başladı. Çok kişiden duydum bunu. Nedeni, çok partili demokrasi başladığından beri nice avutma,aldatma, kem sızıntı göre yaşaya halk sonunda bu yakıştırmayı yaptı. Örnek çok da en yakın tarihten bir dizi olanlara bakalım: Son günlerde 28 Şubat sürecinde Abdulla Gül’ün Merve Kavakçı’yı Erbakan geç getirin demesine rağmen Meclise erken getirdiği konuşuluyor. Kafalardaki sorular şunlar: Merhum Ecevit’in tepkisine ortam yaratma planı mı yapılmıştı? Yargılanarak iç yüzü ortaya çıkan eski Demirelci Nazlı Ilıcak da Refah vekilliğine sızdırılıp Kavakçı’yla abla-kardeş süsü mü verilmişti? Vesayetçiye başları aç, hedefindekilere de örtün ve diren telkin etme sızıntısı da var mıydı? Gül-Arınç ikilisinin partilerinden koparak Erdoğan liderliğinde Ak Parti öncü kurucuları olması da gerçekten kendi iradeleri miydi yoksa yükselişi görülen millî görüşe operasyon için içeri sızıntı mı yapılmıştı? Bu sorulara kesin evet denilemese bile Ak Partinin iktidar olduktan sonra bukalemun sarmalına alındığı, liderinin açıkça aldatıldık Allah da milletim de affetsindemesinden ortaya çıkmıştı. Bu durum, halkın kafasından çıkan belirttiğim sorulara cevap olarak acaba şüphesiuyandırmıyor mu, düşünülesi değil mi? Milletçe yaşadıklarımız, mazide kimi kişilerin bilinçli veya fark etmeden bukalemun sızıntılarla yönlendirildiklerini göstermedi mi? Bugün de siyaset sahnesinde önemli roller alanlar ve halkın gözü önüne sürekli çıkanlar, bir şekilde ünlenmiş belli kişiler hep. Sürekli de birbirlerini karalama yarışı içindeler. Hepsi de iyi niyetli olsalar bile halk onlara güven duymamakta haksız mı? Niye medyaya güven % 30, niye % 40 seçmen kararsız?
Halkın haklı görülesi siyasetçi algısı karşısında ülke aydınlarına sorumluluk düşüyor. Bıçak kemiğe dayandı. Tereddüte düşmemeli ve şunu dememeliler: Güç verecek destekçi kitlen; tarikatın, paran var mı? Bilimle, bilgiyle çıkınca halkın karşısına gözler ışıl ışıl parlıyor. Bunu 2015’te yaşadım da gördüm sahada. Teneke nutuklara itibar yoktu. Medya ve toplantılarda konuşma, sunumlar yapma zamanı geçti. Başta göz önündeki bilim insanları, bütün bilirkişi aydınların harekete geçme zamanı! Haydi aklın yolu birde bütünleşip yöre yöre insanları dinleyerek doğru bilgilerle iknaya, siyaseti halka dayandırmaya;ya devlet başa ya kuzgun leşe!
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Ordu Olay Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Ordu Olay Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Ordu Olay Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Ordu Olay Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.